Prof. Dr. Mustafa Akkaya: Yeni Döneme Yeni Dekanla Başlanır

Ankara Hukuk’un 1925’ten bu yana sürdürdüğü geleneği olan “Yeni döneme yeni dekanla başlanır.” geleneğini önemsediğini ve bunun için istifa ettiğini ifade eden Prof. Dr. Mustafa Akkaya, 2008 Kasım’dan bu yana sürdürdüğü dekanlık döneminde şartların zorlamasıyla olsa dahi 1-C sınıfını açan dekan olarak hatırlanmak istemiyor. Hukukçu akademisyenliği “Tanrı’nın bir lütfü” olarak gören Prof. Akkaya, fakülteye geldiği ilk…

Ankara Hukuk’un 1925’ten bu yana sürdürdüğü geleneği olan “Yeni döneme yeni dekanla başlanır.” geleneğini önemsediğini ve bunun için istifa ettiğini ifade eden Prof. Dr. Mustafa Akkaya, 2008 Kasım’dan bu yana sürdürdüğü dekanlık döneminde şartların zorlamasıyla olsa dahi 1-C sınıfını açan dekan olarak hatırlanmak istemiyor.

Hukukçu akademisyenliği “Tanrı’nın bir lütfü” olarak gören Prof. Akkaya, fakülteye geldiği ilk gün, merdivenlerden çıkarken dizlerinin titreyişini unutamıyor ve ilk tercihi olarak kazandığı Ankara Hukuk’ta okumanın onun için bir rüya olduğunu ifade ediyor.

Dekanlıktan istifası sonrasında yeni dekan atanmadan önce, Mustafa Akkaya hocamız ile Hukukla.Net olarak bir röportaj gerçekleştirdik. İşte o röportaj:

Görev süreniz normalde Kasım 2011’de dolduğu halde siz niçin geçtiğimiz Nisan ayında istifa ettiniz. Bu istifada etkili olan sebepler nelerdi?

Ankara Hukuk Fakültesi’nin geleneğinde olan bir şey vardır: Mayıs-Haziran’da dekanlık seçimi yapılır ve dekan atanır. “Yeni döneme yeni dekanla girilir.” Ben bu geleneğe dönüşü çok önemsiyordum; üç dört ay daha fazla dekanlık yapmak yerine 1925’ten bu yana olan geleneğe dönmeliyiz, diye düşündüm. İstifamın temel sebebi budur.

Bundan sonrasına ilişkin mesleki ve şahsi planlarınız neler?

Ben her şeyden önce akademisyenim ve hocayım. Bu şapkamı hiçbir zaman bırakmayacağım. Bunun dışında, bir vakıf üniversitesine kadrolu olarak hiçbir surette gitmeyeceğim.

Bir kitap çalışmam var. Cumhuriyet Dönemi Vergi Tarihi’ni 1920-1950’ye kadar olan dönemi bir miktar yoğun akademik kıvamı olmayan bir şekilde yazmak istiyorum; ve kaç yıldır da malzeme topluyorum.

Dekanlığınızın neyle hatırlanmasını istersiniz?

Dekanlık dönemim hukuk fakültelerinin YÖK tarafından yeni baştan biçimlendirilmeye çalışıldığı bir dönemdi. Anabilim dalları kapatıldı, bölümler kapatıldı. Biz bu üç yıl içerisinde bütün bunlarla uğraşmak durumunda kaldık. Bu süreç içerisinde Ankara Hukuk’ta bir C sınıfı var, olgu olarak. Şimdi, şunu çok net söyleyeyim; 1-C sınıfını yapan ve açan dekan olarak hatırlanmak, hiç arzulamadığım bir şeydir.

Benim nasıl anımsanmak istediğim çok önem taşımıyor diye düşünüyorum; yani insanlar nasıl anımsamak isterlerse öyle anımsarlar. Ama kubbede çok kötü bir seda bırakmadığımı düşünüyorum.

YÖK’ün hukuk fakültelerini biçimlendirme sürecinde; Ankara Hukuk’un geleneklerini zorlayan şeyler yapıldı mı?

YÖK’ün hukuk fakültelerini yapılandırılmasında niyet iyi olabilir; ama siz seksen beş yılda oturmuş sistemi bir gün değiştirmeye kalkarsanız, 85 yıllık birikimi bir kenara atmış olursunuz. Bu sıkıntılar yaşandıkça doğal olarak da bu konudaki marka fakülteler zayıflayacaktır ve nitekim devlet üniversitesi fakültelerinin içinde bulunduğu süreç de budur.

YÖK, kontenjanı artırırken Ankara Hukuk’a fiziksel yeterlilik anlamında danıştı mı?

YÖK’ün danışmama biçiminde bir geleneği olduğunu söyleyebilirim. Biz en son 800 rakamını en son televizyonda Sayın YÖK Başkanı’nın açıklamasından öğrenmiştik. Bizim ideal hedefimiz, sınıfların yüz elli kişilik olmasıdır. Ama bunu hiç kimsenin dinlediği yok.

Ankara Hukuk için hayalini kurduğunuz; ancak yapamadığınız şeyler neler?

Uygulamayla iç içe bir hukuk eğitimi, dersin hocasıyla maksimum otuzar kişilik gruplardan oluşan hakim-savcıların da katıldığı 6’şar saatlik seminerler düşünülmüştü, olmadı.  Bunlar uzun vadede bizi daha iyi kılacak mekanizmalardı; ama karamsar değilim, bunlar uzun vadede yaşama geçirilecektir.

Fakültemizde öğrenci ile öğretim üyesi ilişkilerini nasıl buluyorsunuz? İdealde olmasını istediğiniz bu çıta nedir?

Eskiye göre çok iyi olmakla birlikte ideal noktada değil. Bu süreçte hiçte kötü olmayan bir olumlu çizgide ilerlediğimizi görmek mutlu ediyor. Çünkü ben öğrenciyken hiçbir hocayla doğrudan temasım yoktu. Bu benim eksikliğim de olabilir; ama şimdi arkadaşlarımızın hocalarla olan diyalogu görece iyi bir seviyede.

Öğrencilerin Ankara Hukuk’a yüksek puanlarla gelmelerine rağmen, hocaların vakıf üniversitelerine gitme eğilimi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Sorun, vakıf üniversitelerinin üniversite anlayışına uygun davranıp davranmama konusunda kaynaklanıyor. Sorun hocaların vakıf üniversitelerine gitmesi değil, bunun daimi böyle olmasıdır. Sorun, vakıf üniversitelerinin bu işin sadece ve sadece ticari kısmıyla ilgilenmesi ve hiçbir şekilde araştırma görevlisi yetiştirmemesidir.

Ankara Hukuk’u Ankara Hukuk yapan, hocaları mıdır, öğrencileri midir?

Biri ya da diğeri değil, bütündür aslında. Öğrencisi kalitesi anlamında çok seçkindir. Öğretim üyesi seçkindir, akademik olarak bilgi düzeyi olarak çok iyidir. Ankara Hukuk’un akademik standartları çok keskin ve çok serttir.

Hukukçu kimliğiniz dışında sizi hayata taşıyan unsurlar nelerdir?

Eski arabalara çok meraklıyımdır. Yaklaşık iki yıldır iyi bir kaplumbağa Volkswagen arıyorum. Son yıllarda keyif aldığım bir şey var: lise  yıllarında okuduğum kitapları tekrar okuyorum. Sadece okuduğunuz kitabın öyküsüne değil, o yıllarda o kitabın arkasında ne yaşamışsanız ona gidiyorsunuz.

Zaten hiçbir zaman tek başına hukukçu kimliğinizi yaşamınızın eksenine koyamazsınız; koyarsanız bu bir sapkınlık olur.

Liseyi bugün bitiriyor olsanız, yine hukukçu olur musunuz, hangi mesleği tercih ederdiniz?

Kesinlikle hukukçu olurdum; bu zaten çok istediğim ama ulaşıp ulaşmayacağımdan emin olmadığım bir tercihti. Hukukçu olmaktan dolayı hiç pişman olmadım. Hele, bu hukukçu şapkası altında akademisyenliği, tanrının bana bir lütfü olarak görmüşümdür.

Ailenizin akademisyenlik konusunda, seçtiğiniz bu mesleğe yaklaşımı ne olmuştu?

Hep, başkalarına benzer davranış sergilemediğim yönünde küçük iğnelemeleri yaşamışımdır bu konuda. Ama doçentlikten sonra hiç eleştiri gelmediğini söyleyebilirim. Bu da bir doğal süreçti, onları da başlangıçta biraz suçluyordum; ama çevrede akademisyen yoktu ki. Mesela asistan kavramını anlatmak için çok çaba harcayıp, vazgeçtikten sonra “Ben çırağım, bu işi öğreneceğim usta olacağım”  demiştim.

Akademisyenliğe başlangıç dönemi ilginçtir, dışarıda “Bu adam mezun olamadı galiba, şimdi kendince küçük yalanlar söylüyor” şeklinde bir algı vardı. Tabi bu da işin en keyifli yanıydı.

Öğrenciliğinize dair unutamadığınız anılarınız?

Fakülteye ilk geldiğimde, ana binanın önündeki merdivenlerden giriş yapılırdı; orada demir parmaklıklar yoktu. Orada merdivenlerden çıkarken, dizlerimin nasıl titrediğini, nasıl heyecanlandığımı bugün bile hatırlıyorum. Böyle başlayan bir fakültede yaşadığınız anıların hiçbirini unutmuyorsunuz ki zaten.

1980’lerdeki Ankara Hukuk öğrenci profiliyle bugünkü öğrenci profili arasındaki değerlendirmeleriniz nasıl olur?

12 Eylül sonrasında depolitizasyon süreci olmasına rağmen, daha çok okuyan daha çok tartışan, sosyal sorumluluk bilinci yüksek, romantik ve mutlu bir gruptan bahsedebiliriz.

Şimdi bu süreçte, eskisi gibi sosyal sorumluluk anlayışı güçlü olmayan, daha bireyci yaklaşımlar sergileyen realist bir kuşak var. Talihsiz bir kuşak, bu kuşak, romantizmi ne kadar yaşayacaklarını merakla izliyorum ben.

Bizim kuşağımız iyi niyetli, cesur; ancak sonuçla çok da örtüşmeyen birçok yaklaşım vardı. Heyecan vericiydi; ancak bu yaklaşımların realize edilmesi çok zordu. İyi yürekli insanların kuşağıydı ve sanırım ben de iyi yürekli insanlardan biriyim.

Röportaj: Furkan Güven Taştan / Ali Aydın
20 Mayıs 2011, 5 Kasım Salonu

Bu röportaj ilk olarak Ankara Hukuk İnternet Medyası: Hukukla.Net‘te yayımlanmıştır.