Tuğla kalınlığındaki lisansüstü tezleri sınırlamalı mı?

Meramını ifade edemeyenler mi sözü uzatıyordu, yoksa dört başı mamur bir çalışma için öyle yapmak mı gerekiyordu? Sahi, tezler bu kadar uzamayı nereden öğrenmişti?

Doktora tezinin son düzeltmelerini yapıyordu. Kritik bir argümanına destek olacak bir kitabı vermek için ziyaretine gittim. Sohbet ederken mevzu tezinin uzunluğuna geldi. Kendi tezinin sayfa sayısını söyledikten sonra ekledi: Bir asistanın doktora tezi dokuz yüz sayfaymış, duydun mu? Doktora öğrencilerinin sayfa sayılarını karşılaştırmasına aşinaydım. Ama bundan neden haberim olsundu. Bu tez, uzunluğuyla bir haber değeri mi taşıyordu, bilmiyordum. Şaşkınlıktan sadece şunu söyleyebildim: İlahi bir kitap, yalnızca altı yüz sayfayken, bir tezde bu kadar uzun ne anlatılmıştı acaba?

Ayrıldığımda aklımda hâlâ bu konu vardı. Meramını ifade edemeyenler mi sözü uzatıyordu, yoksa dört başı mamur bir çalışma için öyle yapmak mı gerekiyordu? Sahi, tezler bu kadar uzamayı nereden öğrenmişti? Kendi yüksek lisans tezimi hatırladım… O da hacimli sayılabilecek bir çalışmaydı. “İlk taşı günahsız olanınız atsın!” Güldüm. Ardından uzun yazmanın bir başarı olup olmadığına değinen yazımı hatırladım.

Şüphesiz, kişisel gözlemlerin çeşitli rakam ve istatistiklerle soslandığı, bilimsel iddiası olmayan bir blog yazısıyla tezlerin uzama sebeplerini ortaya koymak mümkün değildi. Basitçe gözlemlerin sebepleri listelemeye yetmeyeceğini de biliyordum. Ama yine de bu meseleyi, kolektif aklın tartışma ortamına sunma çabasından kendimi alıkoyamadım.

***

Polo, Fiesta ve Yaris’in de içinde bulunduğu B sınıfı otomobil tasarımlarının 2000’lerden 2020’lere olan değişimine dikkat ettiniz mi? Hemen her B sınıfı otomobil, aradan geçen 20 yıllık sürede iç hacim ve tasarım olarak genişledikçe genişledi. B sınıfı araçların 2020 modelleri, sanki “bir üst sınıfa” öykünürcesine C sınıfı araçların boyutlarına ulaştı.

Dünün Golf’ü (2001), bugünün Polo’suyla (2022) aynı ölçülerde görünmüyor mu sizce de? Gözlemler de yapılan ölçümler de öyle olduğunu söylüyor.

Aynı şeyi hukuk alanında yazılan lisansüstü tezler için de gözlemliyorum. 2000’li yıllardaki tezlere nazaran 2020’lerdeki tezlerin hacimlenmesinden söz ediyorum. Bana öyle geliyor ki, tezler de kelime sayısı olarak önemli ölçüde genişledi ve genişlemeyi sürdürüyor da. En azından araştırma yaptığım alanlardaki Türkçe tezler bakımından gözle görülür bir hacim kazanma fark ediliyor.

Bu gözlemin doğruluğu, YÖK Tez Merkezi’nde listelenen Medeni Hukuk alanındaki doktora tezlerinin karşılaştırılmasıyla kolaylıkla anlaşılabiliyor. Aşağıdaki grafikte belirtilen yöntemle yapılan inceleme; yirmi yıllık süreçte, kelime sayılarında yüzde yetmiş beşe yakın artış olduğunu gösteriyor. 2000-2009 yılları arasındaki tezlerin ortalama kelime sayısı 108 bin civarındayken, 2020-2022 yılları arasındaki tezler ortalama olarak yaklaşık 182 bin kelimeden oluşuyor.

Otomobillerin aksine, lisansüstü tezlerin genişleme bakımından öyküneceği bir üst sınıf olup olmadığından emin değilim. Şehir arabalarındaki genişlemenin, hem iç hacim hem de güvenlik özellikleri açısından genellikle son kullanıcının lehine olduğu aşikâr. Tezler bakımındansa… Hayatın her alanında aşırı doz bilgiye (information overload) maruz kaldığımız bir dönemde yaşıyoruz. Dolayısıyla daha kısa anlatmanın mümkün olduğu her durumda, meseleyi uzatmak, nihayetinde bir “son kullanıcı” olan tez okuyucusuna bir fayda sağlamıyor.

Neden mi? Normlardaki ve üniversite sayılarındaki patlama, peşi sıra lisansüstü tez ve akademik yayınlarda da bir enflasyona neden oluyor. Yani eskinin aksine son kullanıcıların erişebildiği çok sayıda eser var artık. İyi bir sistematik ve sade bir formda olmayan eserlerse oyuna en baştan yenik başlıyor. Okunma ve faydalanma oyununa… Zira her tezin, yazarına sağladığı fayda dışında, literatüre ve dolayısıyla sektörün diğer süjelerine bir katkı sunması bekleniyor.

Çoğu zaman bir fayda getirmediği gibi problemli de uzun yazmak. Hukuk Atölyesi Podcast’teki söyleşisinde şunları söylüyor Prof. Dr. Sabih Arkan:

Fazla uzun yazmak kısa yazmaktan her zaman daha problemlidir. Çünkü yazarsınız, baştaki fikri kaybedersiniz, sonda başka bir şey söylersiniz, tezat çıkar. Onun için ben, bütünlüğünü kaybetmeden bir plan dahilinde, kısa ve öz yazmaya gayret ettim.

Sade ve sistematik bir anlatımın tek kıstası, yazılanların uzunluğu değil kuşkusuz. Zira metodik açıdan tez konusunun nasıl belirlendiği de, uzunluğa etki ediyor. Bir araştırma sorusuyla başlayan tezler, tabii olarak sınırlanmaya daha elverişliyken; genel bir konu başlığı üzerinden yazılan tezleri sınırlamak o kadar kolay değil. Zira bu tezler bakımından yatay ve dikey eksendeki her detay üzerine eğilmek gerekebiliyor. Farklı yaklaşımlar, başka bir yazının konusu olmakla birlikte Türkiye’deki tezlerin genel olarak bir konu başlığı üzerinden belirlendiğini ifade etmekte fayda var.

Yaklaşım ne olursa olsun, kısa ve öz bir yazıma katkı sağlamak için uzunluk meselesi üzerine de eğilmek gerektiğini düşünüyorum. Hele de tez hacimlerinin genişlediği ve bir sınır getirilmediği sürece muhtemelen genişlemeye devam edeceği bir manzara karşısında bu mesele, daha da elzem hale geliyor. Yani bence yazarını kısa ve öz yazıma teşvik etmek için tezlere bir uzunluk sınırının getirilip getirilmeyeceği sorusu masaya yatırılmalı.

Avrupa’daki, iyi olarak kabul edilen üniversitelerin önemli bir kısmı, aşina olduğu bu soruya olumlu cevap veriyor. Bu üniversiteler, mutat olarak yüksek lisans tezlerini, dipnot ve kaynakça hariç 15 – 20 bin kelimeyle sınırlıyor. Yani bu tezler, bizim coğrafyanın tez ölçüm birimiyle, aşağı yukarı 70 sayfaya denk geliyor. (Times New Roman, 12 punto, 1.5 aralık üzerinden)

Bazı üniversitelerse, yalnızca yüksek lisans için değil, doktora için de kelime sınırı öngörüyor. Cambridge Üniversitesi, hukuk alanındaki doktora tezlerini, dipnot, içindekiler ve kaynakça hariç 80 bin kelimeyle sınırlıyor. Üstelik Cambridge, yazarına kelime sınırını dipnotlarla aşma imkânı da tanımıyor. Çünkü dipnotlar dahil edildiğinde de belirlenmiş bir sınır var: 100 bin kelime. Yukarıdaki değişkenler üzerinden bu sayı, yaklaşık 320 sayfaya denk geliyor.

Türkiye’de hukuk alanındaki doktora tezleri bir yana, yüksek lisans için kelime sınırı öngören bir üniversite var mı, bilmiyorum. Ancak neticede masada, sayılara dayalı bazı gözlemlerden hareketle çözülmesi gereken bir problem var gibi görünüyor. Ben, bu problemin çözümü için ele alınabilecek konulardan birinin de kelime sayısı uygulaması olduğunu düşünüyorum. Ya siz? Sizce lisansüstü çalışmalar yapan öğrencileri, kısa ve öz yazıma teşvik etmek için tezlere bir kelime sınırı getirilmeli mi?

***

Meraklıları için son notlar:

  • Kur’an-ı Kerim, yaklaşık 87 bin kelimeden oluşuyor.
  • Dr. Ian Brailsford’un alan gözetmeksizin 1000 doktora tezinden hareketle ortalama uzunluğu 204 sayfa olduğunu tespit etmiş.
  • Marcus Beck’in Minnesota Üniversitesi’ne sunulan tezlerin ortalama uzunluklarını incelediği bir çalışması ilham verici olmuş.